Çocuk kütüphanesinde gerçekleşen etkinliklerde Türkçe Eğitimi öğrencileriyle gerçekleştirilen söyleşiye Yazar, Eleştirmen, Eğitimci ve Öğretmen Adnan Binyazar ile Ankara Üniversitesi Çocuk ve Gençlik Edebiyatı Uygulama ve Araştırma Merkezi Kurucu Müdürü Prof. Dr. Sedat Sever katıldı.

 Foto (8) Copy 

5 Bin Kitap Çocuk Okuryazarların Hizmetinde

Programın açış konuşmasını yapan Okulu Öncesi Eğitimi Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Doç. Dr. Erkan Çer; Amasya Üniversitesi "Çocuk Kütüphanesi"nin bölgesinde ilk, Türkiye’de ise üniversite bünyesinde kurulan ikinci çocuk kütüphanesi olduğunu söyledi. Kütüphanede çocuk okuryazarlara seslenen 5 bin kitap bulunduğunu söyleyen Çer; çocukları sanatçılar tarafından hazırlanmış nitelikli kitaplarla buluşturmak üzere yola çıktıklarını kaydetti.

 Foto (9) Copy

Yapılan araştırmaların yıl içinde bir çocuğun bin 600 saat televizyon karşında geçirdiğini ve günde sadece bir buçuk dakika kitapla baş başa kaldığını gösterdiğini açıklayan Çer; “Çocuklarımızı ekran kültüründen okuma kültürüne yönlendirmemiz gerekmektedir. Bu yönüyle Amasya Üniversitesi Çocuk Kütüphanesi, çocukların okuma kültürü sürecinde yer edinmesine katkı sağlamak için açılmıştır. Amasya üniversitesi ‘çocukla dost kitapla dost bir üniversite’ olduğunu bir kez daha göstermiştir." dedi.

Foto (11) Copy  

Beynin Besini Kitaplardır

Tüm sevgilerin üzerinde bir sevgiyle donatılması gerekenlerin çocuklar olduğunu söyleyen Yazar, Eleştirmen, Eğitimci ve Öğretmen Adnan Binyazar şu cümleleri kaydetti:

    "Sevgili gençler hayat bizden bazı fonksiyonlar bekler, o fonksiyonları yapabilirsek hayatı çoğaltabiliriz. Nasıl ki iyi bir beslenme bedeni sağlam tutuyorsa; beynin besini de kitaplardır. Okumak, sergilere gitmek, spor yapmak, birtakım eserleri anlamaya çalışmak, düzeyli bir müzikle kendimizi beslemek hayatın içinde daha üretken daha canlı kılar bizleri."

 Foto (1) Copy (1) 

"Bu, yönlendirmeyle olacak bir şey değildir; içimizden gelmeli, yönlendirme sadece bir anımsatmadır. Öğretmenler bunun için vardır. İyi bir öğretmen bir tek sözcüğüyle bütün hayatı biçimlendirecek yönlendirmelerde bulunabilir.

Okumak bize konuşmayı öğretir, dinlemeyi öğretir. Konuşan insan bir efor sarf ediyorsa dinleyen insan iki efor sarf eder. Çünkü dinleyen insan konuşulan şeyi kendi beyninin süzgecinden geçirip kendi malı kılacak biçimi vermek zorundadır. Bu daha büyük bir etkinliktir.

 

Foto (2) Copy 

Bu bakımdan dinleme terbiyesi almak gerekir. Salondaki çocuklarımız beni pürdikkat dinliyorlar, bu dinleme olgunluğunuzdan dolayı teşekkür ediyor ve onları tebrik ediyorum. Hayatta iki şey önemlidir. Dinlemek ve dinlenecek şeyler söylemek.

Burada olağanüstü bir ilgiyle karşılaştım. Bu karşılaşış nereden doğdu? Dünden beri bunu düşünüyorum. Bir öğretmen için bundan daha güzel bir mutluluk olamaz. Benim kitaplarımı çok dikkatli okumuşlar. Benim bile unuttuğum şeyleri hatırlattılar. Övmek yermekten daha tehlikelidir. Övdüğünüz şeyin kanıtlarını söylemek zorundasınız. Yoksa samimiyetsiz durumuna düşersiniz. Yermek, eğer zekice yeriyorsanız bir zafer kazanmış gibi mutlu olursunuz ve bunda haklılık payı vardır; yermek için yeriyorsanız bu ahlaki olmaz.

İnsan, kendi değerine inanır; ama çevreden o değeri kanıtlayan durumlarla karşılaşmazsa değeri soyut bir aldanmadan başka bir şey değildir.

Bir öykümde şöyle bir yer geçiyor: İnsanın ulaşamayacağı tek yer kendi içidir. Ben bu cümleyi kullanırken hiçbir zaman bilgiçlik taslamayı düşünmedim. Aslında yazıyı siz yazmıyorsunuz içinizdeki bir güç sizi yönlendiriyor.

Öğretmenlik ise bir insanın kendisinde değil öğrencilerinde, karşısındakinde, toplumda bıraktığı yansımalarıdır.

 Foto (13) Copy

Otuz yıl önce yazdığım bir yazıda ‘bilimin halklaşması’ diye bir şeyden bahsetmiştim. O zamanlar üniversiteler ulaşılması güç kurumlardı. Profesör bir ilah gibiydi. Ama burada görüyorsunuz ki bütün öğretim üyeleri öğrencilerin içinde ve kaynaşmış bir bütünlük var. Bütün sorun zaten o bütünlüğü yaratmaktadır. İnsanı insan eden şey verdiği emektir. Emek vermediğiniz hiçbir şey bize ait değildir. O bakımdan beynimizin hakkını vermeliyiz, bileğimizin hakkını vermeliyiz, becerilerimizin hakkını vermeliyiz, yaratıcılığımızın hakkını vermeliyiz, işte eğitim bunları yapıyor.

Burada böyle güzel bir üniversitede bu sözleri söylerken de belki de hayatımın en mutlu günlerini yaşıyorum. Başta Rektörümüz olmak üzere hepinize tekrar teşekkür ediyorum.’’

Okumak Bizi Kendimize Ulaştırır

Çocuk ve gençlik edebiyatının bilimsel bir çalışma alanı olarak yapılanmasına dönük kuramsal çalışmalarıyla bilinen Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Güzel Sanatlar Eğitimi Bölümü Başkanlığını yürüten Sever; çocuk edebiyatı ve okuma kültürü üzerine bir konuşma yaptı.

 Foto (3) Copy

Türkiye’nin ilk üniversite çocuk kütüphanesinin Ankara Üniversitesi bünyesinde kurulduğunu kaydeden Prof. Dr. Sedat Sever; ikincisinin ise Amasya Üniversitesinde açmanın mutluluğunu yaşadığını kaydetti.

Yüreğin ve belleğin beslendiği mekanların kütüphaneler olduğunu söyleyen Prof. Dr. Sever; “Çocukların, erken dönemden başlayarak kitaplarla kurduğu etkileşim, onların duygu ve düşünce eğitiminde belirleyici olan en önemli etkenlerden biridir. Çocukların yaşına, ilgilerine uygun nitelikli kitapların, yeni yaşantılar edindirerek onların gelişim süreçlerine önemli katkılar sağladığı bilinmektedir.’’ dedi.

 Foto (4) Copy

Okuma eyleminin altı aylık evreden başlayarak çocukların gerçekleştirmesi gereken bir eylem olduğunun altını önemle çizen Sever, konuşmasında özetle şu ifadeleri kullandı:

"Altı aylık evreden başlayan okuma etkinliğinin temel amacı okumanın bizi kendimize ulaştıracağı gerçeğidir. Biz kimiz? İnsanız. İnsanı insan yapan temel değişken ise cebindeki para varsıllığı değil üzerinde giydiği elbise değil; insanı insan kılan iki temel değişken yürek ve bellektir.

Bellek insanın düşüncelerinin ülkesi, yürek insanın duygularının ülkesidir. Bu iki ülkenin beslenmesi gerekiyor. Bu iki ülkenin toprağı nadasa bırakılırsa, sulanmazsa, ekilmezse bilin ki çalı dikenleriyle dolar. Çalı dikenleriyle yüreğini ve belleğini yapılandıran insanların toplumsal yaşamdaki vahşetine de her gün biz tanıklık ediyoruz.

İnsan yaşamının ilk üç yılı bilişsel, devinimsel, dilsel ve toplumsal gelişmede en hızlı olduğu ve insanın toplumsal bir varlık olarak benliğini kazandığı yıllardır.

Çocuğun erken dönemden başlayarak onu insan kılan düşünme yetisinin nitelikli uyaranlarla beslenmesi gerekiyor. Bütün duyu algılarını erken dönemden başlayarak öğrenme sürecine kattığınızda yürek; vatan sevgisi, bayrak sevgisi, insan sevgisini yapılandırmaya başlıyor. Demek ki biz kendimize ulaşabilmek için yürek ve belleği bilinçli kılmak durumundayız. 

Çocuğunun Rahatına Kıyamayan Onun Geleceğine Kıyar

İyi anne, iyi baba, iyi eğitimci çocuğun belleğine ve yüreğine sorumluluk verendir. Erken dönemden başlayarak çocuğa duyma ve düşünme sorumluluğu veren en etkili uyaranlar ise resimli çocuk edebiyatı yapıtlarıdır. Aman çocuğum benim çektiğim sıkıntıyı çekmesin, rahat etsin düşüncesinde iseniz onu belleğinizden iteleyiniz; çünkü çocuğun rahatına kıyamayan bilin ki geleceğine kıyar.

Çocuklarınızı ailenizin refahına değil yaşamına ortak edin.  Altı aylık evreden başlayarak çocuğunuza duyma ve düşünme sorumluluğu vererek onu yaşamınıza katın.

Çanağına Ne Doğrarsan Kaşığında O Çıkar

Erken dönemde çocuğun duyma ve düşünme sorumluluğu sürecine yapılan her yatırım bilin ki ergenlik döneminde yetişkinlik döneminde bize mutluluk olarak geri dönecektir.

Çocukların ilgisine duyarsız kalınması, ihtiyaçlarının karşılanmaması çocukların saldırganlık davranışının artmasına, çocukların bellek imgelerine, çevrelerine güvensizlik duymalarına neden olan çok önemli bir sorundur.

Çocuğun temel ihtiyacı sevgi ve kendini gerçekleştirebileceği özgür bir ortamdır. Okul öncesi dönemde onun için çocuğu görsel okur yazar kılmak gerekiyor. Çocuğunuza sesli kitaplar, resimli kitaplar, banyo kitapları edinin; çocuk buradaki resimleri sesleri kavrar belleğine yerleştirir. Herkes beynindeki kavram sayısı kadar özgür ve özgün düşünür. 

Erken dönemden ilk okula gelinceye değin nitelikli uyaranlarla görme duyusu işletilmemiş çocuk görse bile kördür. Düşünme yetimizin temel niteliğini belirleyen kavramlardır.

Çocuğun bilişsel gelişimini güçlendirmek devindirmek için onun dil gelişimine katkı sağlamak gerekir. Bilinmelidir ki duygunun düşüncenin eğitilmediği yerde güç kabalaşır. Kaba güç toplumsal ilişkilerde egemen olmaya başlar. Sevgiyle, iletişimle çözülmesi gereken ilişkilerin yerini hoyratça, düşmanca duygular alır. Okuma kültürünü yapılandıran çocuklar hem okul türü öğrenmede hem de toplumsal hayatta karşılaştığı sorunları en uygun stratejilerle çözen çocuklar olur.

Bir yılda 21 ve daha fazla kitap okuyan kişi iyi bir okurdur. Bizim ülkemizin en temel sorunu çocuklarımıza okuma kültürü edindirmeye dönük projelerin yaşama geçirilmesidir.

Çocuklarınıza kanatlar verin uçmayı onlara bırakın. Artık bu güzel üniversitede o kanatların yapılandığı bir çocuk kütüphanesi var.’’